9.5.09

bu da bu


31.12.08

AKSAMCILAR




Bunlar aksamcilar. 130 carpi 150 santim kendisi. eski bi fotografin on yil sonra ele alinisi desek olur. alkol-insan-bagimlilik-usdisilik vesaire. erkin koray'in illaki sarkisi. velhasil kelam aksamcilarin resmidir. bu odur.

31.10.08

GECECi(LER) Serisi No: 5


TUVAL UZRE Y. B. 130x145 2008 Eskisehir

illa illa illa ki
illa illa illa ki
illa ki muhabbetimiz
hep sonsuz olsun / ERKiN KORAY

5.3.08

tuval uzerine yagliboya


23.1.08

s a b a n c i

CUNKU SEN SABANCISIN
BENIM DERDIME YEBANCISIN

zorlama

3.10.07

n e k r o p s i

"yeni papa almanmis hem de bavyeraliymis" seklindeki sarkilariyla beni gece vakti duygulandiran bu sahislarin adi suymus:


nami diger "nekropsi"
INSAN BUTUN MUZIKLERI DINLEMELI dedikten sonra sizleri suraya yonlendireyim, yani "harf devrimi"'ne:

22.9.07

yeni anayasa ve kedi

Günlerle geceler eşitleniyor. Köyceğiz'de artık sabahları saat 6.40'ta başlıyor gün ağarmaya. Ve artık geceler yavaş yavaş uzamaya başlayacak, ta 21 Aralık'a kadar. Sonra yine günler uzayacak, geceler kısalacak. Herhangi bir anayasa maddesinde yer almadığı halde, kimbilir kaç milyon, belki de milyar yıldır böyle bu.
Eylülün son haftasına doğru, güzelim bir cumartesiyi akıl karıştıracak konulara cımbız uzatarak, sirke damlalarıyla ekşitmeye kalkmanın da bir anlamı yok ama; bendeniz, affınıza sığınarak yine de sormadan edemiyorum: Ülkeleri yönetenlerin koyduğu kurallarla; yönetilenlerin benimsedikleri gelenekler, âdetler, ilkeler; Doğa'nın, yahut Kozmos'un kendine özgü düzeniyle ne kadar bağdaşmakta? Böyle bir sorunun en dibinde, bir gün hepimizin kaybolup gideceği gerçeği de saklıdır. Yan bilincimizde böyle bir tümörle yaşamanın, benliğimizde yarattığı çeşitli avuntularla oyalanırız; bir makam sahibi olmak, yahut öldükten sonra da cennetmekan olmak, yahut herkesi susta durduracak bir lider olmak gibi...
9 yıldan bu yana, Köyceğiz'e her gelişimizde; geldiğimizi nasıl sezinliyorsa, kapının önünde hemen beliriveren radyom bakışlı simsiyah Otello... Otello'nun; Doğa'nın, yahut Kozmos'un düzeniyle çatışan hiçbir tavrı yok. Çünkü kendisinde ölüm bilinci yok.Bendeniz, küçücük salondaki masanın önünde mutat yerim olan döner koltuğa oturduğumda; Otello da önce masanın kıyısındaki daracık kanepenin ucuna çıkıp, oradan kucağıma atlar ve mutluluk mırıltılarıyla kendisini okşatmaya başlar. Ben, duvar dibindeki gerçek kanepeye uzandığım zaman da, gelip yanıma yatar. Acıktığı zaman ise, beni ya ufarak sosislerinin durduğu buzdolabına götürmeye uğraşır, ya özel mamasının durduğu koskocaman kâğıt torbanın yanına. Sevmez misiniz radyom bakışlı simsiyah Otello'yu?
Eski Mısır uygarlığında "kara kedi" heykelleri, tapılası bir kutsallıktaydı. Daha sonraları "kara kedi" nedense bir uğursuzluk simgesi sayıldı. Otello bilmiyor, atalarının ne kutsandığı dönemleri, ne lanetlendiği dönemleri. Nasıl ki, Anayasa tartışmaları ve "laik" - "anti-laik" kutuplaşmalarıyla da bir ilgisi yok onun. Ve hiçbir hata yapmadan yaşamada.
"Yönetim saltanatı"ndan, "üretim saltanatı"na geçememişlikten kökenlenen bir "çağ dışılık"; Hazine'den geçinmeli kesimin "burjuva" görüntüsüne sokulmasıyla, aşılabilir mi? "Üretim saltanatı" teknolojinin; Doğa'nın, yahut Kozmos'un verilerini insan iradesi altına alıp, üretimde yepyeni düzeyler yaratmasıyla gerçekleşmekte... Başka bir anlatımla; insanoğlu teknoloji sayesinde Kozmos düzeniyle gitgide daha çok buluşmakta ve "ulus-devlet" modelini aşarak, küreselleşme sürecine geçmekte. Otello ise zaten, "ulus-devlet" modelinin dışında ve küreselleşmişliğin içinde...



CETIN ALTAN / Milliyet Gazetesi / 22 Subat 2007